Her gün gazetelerde yada televizyonda yediğimiz yiyecekler ile ilgili bir program yada yazı oluyor. Onları okudukça kendinizden daha çok çocuklarımızı düşündüğümüz için başlıyorsunuz tamam onu yemeyelim, şunu yemeyelim , bunu yemeyelim demeye ama sonra bir de bakmışsınız yiyecek yemek kalmamış.Peki biz ne yiyeceğiz.??
En son tavuk olayı patladı biliyorsunuz. Civcivleri hormonlar ile 15 günde büyütüp kesiyorlarmış. Sonuçta verilen hormonlarda ilerde kanser riskini artırıyormuş. Mantıksız değil biz bile hormon hapları kullandığımızda kanser riskinin artığı söylenmiyor mu? İyi de uzun zaman kırmızı et yemeyin, sağlıklı kalmak için beyaz et yiyin dediler şimdi beyaz et yemeyin hastalanırsınız diyorlar tam bir komedi anlayacağınız gibi. Balık derseniz denizler kirlendi balıklarda bol miktarda ağır metal var diyorlar. Kırmızı et yok ithal et yok başka hastalıklar, süt ürünlerinde o var şu var ..... Artık ben bu haberleri okudukça ve dinledikçe yeter diyorum ve arka balkonuma sebze ekmeye , bahçede tavuk ve inek yetiştirmeye, yoğurdumu ve peynirimi kendim yapmayı düşünüyorum. :))) Tabi bu duruma diğer apartman sakinleri ne der bilmiyorum . Belki onlarda yararlanırlar doğal ürünlerden hatta bu sayede küçük bir işletme şekline bile dönüşebilirim . :))
Şaka bir yana gerçekten ne yediğimizi bilmiyoruz. Çocuklarımız daha çabuk hastalanıyorlar, kızlarda ergenlik yaşları neredeyse 9-10 yaşlara kadar indi, yediğimiz yiyecekler yüzünden kanserli hasta sayıları fırladı. Eskiden ne kadar az duyardık dimi birinin kanser olduğunu o yüzden amansız hastalık derdi büyüklerimiz şimdi ise 10 kişiden 4'ünde neredeyse var ve biz ona günümüzün hastalığı diyoruz çünkü alıştık onunla yaşamaya.
Gıda güvenliği önemli bir konu ve mutlaka dikkat etmeliyiz. Hayat pahalandı, herkesin her şeyi alacak gücü olmuyor.Fakat biz ucuzunu ya da uygununu alalım derken sağlığımızdan da olmayalım. Geçen gün bir doktor arkadaşımla konuştuğumda diyor ki ben yoğurt alırken üretim tarihi ile son kullanım tarihi arasının yakın olmasına bakarım ve ona göre alırım. Çünkü bir ürün ne kadar uzun süre dayanıyorsa içinde o kadar katkı malzemesi vardır diyor. Bana çok mantıklı geldi ve bende bu konuya dikkat etmeye başladım. Hatta alabiliyorsam sütte, yumurtada, tavukta organik ürünleri tercih ediyorum. Sucuk sosis, salam ( ki ben sosis ve salam almamaya çalışıyorum) alırken %100 et ve bilindik markaları tercih ediyorum. Eğer pazara çıkıyorsam sebze halinden alıp satanları değil de köylülerden, kendi bahçesinden toplayanlardan almak vicdanımı bir derece rahatlatıyor.
Geçen gün Hürriyet Gazetesinde Prof. Osman Müftüoğlu'nun gıda güvenliği ile ilgili bir yazısını okudum. onu sizinle paylaşmak istedim."Gıda Güvenliği Önemli Bir Konu" adlı yazısı eminim ki sizinde ilginizi çekecektir.
Gerçi bildiğimiz şeyler ama bildiklerimizi de bazen hatırlamak gerekir ki biliyorum diye unutmayalım.
Gıdalarımız ile oynayanlara izin vermeyelim. Denetimler kontroller çoğu zaman yetersiz kalıyor bu durumda yediklerimiz kontrol etmek bizlere düşüyor. Eminim ki kendi kontrollerimizi kendimiz yaptıkça ve bu yaygınlaştıkça gıdalar üzerinde oynanan oyunlarda azalacaktır. Hepinize bol sağlıklı günler diliyorum.
Sevgilerle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder